erg

uzakdogulu eskici

sehirler arasi bir yolda, hic bir yerdeyiz. durdurduk arabayi, babam inmedi. ben ve annem yuruyup, bir evin kapisindan girdik. uzakdogulu bir ailenin evi burasi. esyalar, ama her sey; satista. tasinacaklar herhalde, ya da ulkeyi terk ediyorlar. biraz gec geldigimiz icin, aksam yemegi yemeye yakinlar, masa hazirlaniyor. haliyle alisverisimizi cabuk yapmaliyiz. ama simdiye kadar girdigim tum eskicilerden karisik, tum antikacilardan sahane detaylar iceren bu karmakarisikliktan cikmak; hic de kolay degil yani. uzakdogulu kadinin buyuk oglu, bize rehberlik ediyor, fiyat veriyor. ust katlarda da oyuncaklar varmis, ama oralara bakacak zamanimiz yok. buna uzuldum dogrusu. babama arabaya gidip boyle boyle diye anlatiyorum, hani belki o da gelmek ister. radyo acmis elindeki eski bir gazeteyi okuyordu, teklifimi reddetti. ben de yalniz geri dondum. gelip de bakana kadar ben, annem iki tane sahane taki secmis bile. almayi dusunduklerimiz arasinda en pahalilar onunkilerdi. sonra kutular kutular icinde bir seyleri karistirirken, yuzuklere denk geliyorum. aman allahim. ne guzeller. hem de ucuzlar. begendigim bir tanesini hediye etmeye karar verdi cocuk, sonra ben digerlerine bakmayi surdurdum. en sonuncusu tuylu, kocaman ve siyah bir abstrakt yuzuktu. kedi kafasina benziyordu. agzindan parmagini sokuyorsun, tuyler arasindan cikartiyorsun seklinde. az korkunc, ama sahane guzel ve yumusacikti.

yorum yaz