erg

‘sahane’

sagdan lebiderya

07 Ağustos 2010

daha once gitmis oldugumuz evin oradayim. evi de, icini de cok iyi hatirliyorum, teyzemle gitmisiz. bir adam oturuyor, calisma odasi gozumun onunde. genis cift kapidan iceri giriyoruz, ahsap kaplamalar. kocaman bir masanin arkasinda oturmakta olan adam. filan. neyse orasi rivaymis. o gun herkes yanimda, teyzemler, annemler, melis, aydin. kalabalik. otoyolun sol tarafinda evler var. evlerin onunde deniz, ancak arazi oldukca egimli ve denize yukardan bakiyoruz. az da gozukuyor aslinda su anda. evin onunde de bir suru bina var cunku. otoyolun sag kisminda ise ormanlik arazi, ve onunde cok uzun bir duvar. ben dahil herkes, ve tanimadigimiz bir suru baska insan, duvara konuslanmisiz. izledigimiz sey, bir tur solen. ev sahipleri onceden gelmisler, denize girmisler, yemekler yemisler. simdi hazirlar, su anda gunes batmak uzere, hava hafif karanlik. uzaktan gelen muzik sesleri var. isiklar, fenerler. evler bir bir yikilip, pit diye cekiliveriyorlar. bir alet var. ucu yuvarlak kocaman metal toplu yikim aletinin, minyaturunu dusun. ilginc ama, hic bir sey yayilmiyor, moloz yok, toz yok. sirasiyla evlere yanindan vuruveriyorlar, direkt asagi iniyor, kucuk de gozukuyor o anda ev, yani oyuncak gibi. ve yok oluyor. bir iki uc derken, yavas yavas adamin evinin onu acildi, acildi. oldu bir lebiderya. tam ondeki ev yikilirken hatta, evin sahipleri, adam karisi cocuklar esleri torunlar; ay ay ay yaptilar. sanki yikim aleti onlara fazla yaklasti, bir adim geriye cekiliverdiler. havada ucuyor gibiler, ve deniz gitgide daha cok yaklasiyor. yuzmeye basladilar sonra. havada yuzuyor gibiler ama. sevgilim aradi o sirada, anlattim, boyle boyle suradayiz, cok ilginc seyler oluyor. telefonla konusurken bizimkilerden biraz uzaklastim, baska insanlarin onunden yuruyorum. yeniliyor, iciliyor. kahkahalar atiliyor. bu arada bahsettigim ev de satilikmis, ve teyzem almak istiyor. disardan oldukca mutevazi gozuken evin, icinin ne denli sahane oldugunu ben biliyorum, hepimize yeter. 100 milyar istiyor olduklarini zannediyoruz, e bir sey degil ki, aliriz. arti otuzmus meger, 130 istiyorlarmis. yahu dedim teyze, hazir burdayiz git konus, alalim. simdi mesgul etmeyelim ama dedi teyzem. yine de evin onune dogru gittik, kapali kapisinin onundeyiz. solen devam ediyor, teyzem bana donup kizim kaybolmasin sikilmasin bu evde dedi. kizim, kedim. yok dedim, o da sever burayi. sahane olucak her sey. hem dedim bak, lebiderya oldu ev. halbuki sadece sag tarafi tamamen acilmisti, solda hala evler var ve sanirim onlar yikima dahil degiller. sagdan lebiderya sagdan lebiderya dedik, gulduk gulduk; ve otoyolun karsisina bizimkilerin yanina donduk.

yastik yani payreks ici sucuk

15 Haziran 2010

“gamze uyan gamzecim uyan gamze gamze” dedi zeynep, uyanmadim, gitti. sonra gozlerimi hafif aralayip, sagima dondum. yandaki yastigin kosesinde bir payreks vardi. icinde kalin ama ikiye bolunmus, ay seklinde sucuklar. yaninda elma dilim sahane patatesler. ve yaprak yaprak parmesan peynirleri. ay cok acikmisim diye dusundum. bi sucuk parcasi kapip, yedim. o arada icerden ayse teyzenin sesi geliyordu. “ay her gun yemek yapiyorum ben tamam da. cok ve her gun yapanlar nasil basediyor anlamiyorum ki. e ben de aslinda alameti sahan* degilim. hof.” ve, uyandim. zeynep gelip gercekten gamze uyan demisti, ve mutfakta konusuyorlardi dolma sararken, evet. ama gerisini ben uydurmusum, canim da sanirim sucuk cekmis.

*alameti sahan yerine baska bir tamlama da olabilir, ama iste boyle eskilerden ve aslinda herhangi bir manasi olmayan bir seydi, ondan eminim.

bankamatik, bulasik makinesi ve geri donusum dolabi

07 Nisan 2010

birkac erkek arkadasimla beraber yuruyoruz. bir bankamatigin onune geldik, tebinmis, iclerinden biriyle atmnin basina gittik, para yatiricaz. yalniz paralar benim sag cebimde. ayrica bu benim arkadaslarim ortaklar, ne is yaptiklarindan emin degilim, ama kusku icindeyim. bence boyle gizli kapakli bir seyler. neyse parayi yatiriyoruz, bir gariplik var, geri veriyor, yeniden yatiriyoruz, hala garip, geri veriyor. bu arada cebimden para hic cikmadi, ancak bankamatigin her geri verisinde deste kalinlasiyor, elimle hissediyorum ben. ne oldugunu tam anlamadim. 3 bin vardi, simdi 7 bin oldu. allahala lan nedir nasil hm filan derken, anliyorum ki boyle bir kombinasyon gibi bir sey var, o uygulandiginda parayi fazlalastirarak geri veriyor bu atm ve bizimkiler de bundan faydalaniyorlar periyodik olarak. ne lan bu napiyosunuz siz diyip kiziyorum, yurumeye basliyorum. birden anne cikti ortaya. kimin annesi bilmiyorum, ama anne figuru oldugundan eminim. olaydan haberdar olunca cok kizdi, bizi birakip gitti, biz arkada kaldik, ama ben annenin gozunden ruyayi izlemeye devam ediyorum. geride kaldik, geride kaldik. anne boyle perspektifle goruyor oldugu sokagin kendine yakin kismindan tuttu, sanki bir fotograf tutarmis gibi. cekti ve yirtti. asfalt ayrildi boyle, yol dokulmeye basladi. heyelan gibiydi. biz hala gerideyiz ve yol bozulmus oldugu icin gitmeye devam edemiyoruz. kizgin kizgin gitti anne, biz kaldik. ben izlemeye devam ediyorum. bir eve geldi, mutfak kismina gecti. mutfak garipti, boyle eski gibi ama guzel, ahsap gibi ama cilasiz, daha cok sadece koyu renk tahta gibi dusun. agac ev gibiydi, lavabonun hemen uzerinde kocccaman bir pencere vardi. aslinda pencere olmasi manasiz cunku zaten havada ucuyor gibiyiz, cam da yoktu zaten hem, sadece cerceve. disardaki agaclarin dallari iceri kadar gelmis, hava ferahti. neyse lavabonun solunda bulasik makinesi var. makinenin sadece kapaktan ust kismi var ama, digeri tahtadan buyukce bir kova, icine de beyaz bir torba gecirilmis sanki. neyse anne icerden bir kutu getirdi, kumbara gibi. icinden bozuk paralar cikti, onlari deterjan bolumune dokuyor, goruyorum. boyle sonlara dogru paralar jetonlara filan donustu, iclerinde yonca biciminde olanlar da vardi. doktu doktu, makineyi calistirdi. yikanmaya birakti. meger onun para cogaltma yontemi de buymus. sanirim.

bilgisayarin basindayim, dosyalarimi duzeltiyorum. bazi gereksiz oldugunu dusundugum seyleri sildim. 56 gblik bir klasor vardi, ismi “izledigi filmler” olan. onu da sildim, o arada annem basima geldi yalniz, konusuyor. dosya siliniyor, ben o saniyelik arada hastir ya geri almam lazim diye dusunuyorum. bu arada herhangi bir evde veya kapali alanda degiliz, bahce ya da orman gibi bir yerdeyiz; ben oyle ortada duruveren bir masanin basindayim. neyse ayaga kalktim, annemle beraber sol taraftaki bir dolabin onune gittik, actim icine girdim, annem de hala bana bir seyler anlatmakla mesgul. dolap, karisik. tozlu. kalabalik. aralardan bir dosya cektim, elime aldim, cikicam. dosyanin ismi, “izledigi filmler”. dolaptan cikardim, fiziksel olarak arayip bulup dokunarak evet, ve; geri aldim. (yine ormanda, bizden biraz uzakta bir yerde de kirik dokuk bir sahnenin onunde insanlar gosteri icin beklesiyorlardi, guzellik yarismasi midir nedir. sahnenin solundaysa buyukce bir kabinetin icinde turuncu-kirmizi oyuncak kulaklar vardi. her sahneye cikan once onlardan bir tanesini takicakmis. filan.)

akide – sizsiniz

27 Şubat 2010

akidecinin disinda oturuyorum. inci gibi bir yer. yuvarlak minik masalari var, girise sirtim donuk ama kocaman camlarinin yanindayim. arkami donup iceriyi gorebiliyorum. oldukca los, hatta karanlik bir yer, eski belli. kalabalik da. kasayi goruyorum, bir kiz calisiyor, uzun tezgahin kose kisminda, ortada. niye hep boyle acaba, taninan bilinen koklu yerler neden hep los diye dusundum. kasa kizinin tam arkasindaki panoda, simdi ismini hatirlayamadigim ama ruyamda arap baci sakizi diye isimlendirdigim o eski sakızlarla, akidesizsiniz yaziyor. boyle kolye gibi. slogan bin yillik zaten, herkeste var ama bunlar onceden akil etmisler, pizza hut da acun da burdan calmis, belli. masamdaki ise yeniden odaklandim. onumdeki gazeteyi katlayip uzerine bir seyler yazmakla mesgulum. annem babam filan da oralarda bir yerlerdeydi, sokagin karsi tarafinda ilerleyen kortejin icinde gittiler, kayboldular. gazeteyi uygun sekilde bir dikdortgene cevirebildigimde, gogsume asicam. sanirim ilan tahtasiyim. garipti. birden biri gelip basimda durdu. tiknaz cirkin biri, kel boyle. dibimde durdu gitmiyor, hemen yanibasimda. iki tane cantam var yan sandalyemde, bir de masa uzerindeki esyalarim. anlamadim, onlari korumaya ve geleni uzaklastirmaya calisiyorum. ben oturuyorum, o ayakta, itisiyoruz. git git dedim, daha da yapisti. imdat imdat falan diye sesimi yukselttim, sokaga benden daha yakin bir masada oturan yesil kazakli adam beni duydu. bi hisim uzerimdeki manyagi benden cekti. beraber yere yuvarlandilar, duserlerken bilegine bir sey batirdim. kufrettim. iceri girip herkesi birbirine katarak bilegine bandaj yapip, kacti. ben sakinlesmek icin biraz daha oturdum. sonra kalktim, yuruyorum. bir ilan gordum, bir kitap kapagi. turuncu. uzerinde siyah buyuk korecemsi kelimelerle – ama latin alfabesiyle, bir isim yaziyor. a oha. okudum. deminki manyak iste, bu yazar. e taniyorum da, ha deli peki. dusune dusune yurumeye devam ediyorum. bir sokak cafesi masalarinin icinden gectim yine. sol masacikta kor bir kadin var. hemen yanindakinde de kor bir adam, ve karsisinda da deminki manyak ama bu defa kadin kiliginda. karisi gibi davrandi, adami kaldirdi aldi gidiyorlar. yuzu vucudu bilmemne, degisiyor hep. ama ben bilegindeki bandajdan taniyip, anladim. ay asil kadin orda masada kaldi bir basina. gidiyorlar, ben de peslerinden. yokus iniyoruz. adamda pardesu var, guzel bir siyah gozluk ve pit pit hani yerde yon aranan sopacik. karisi da cok hostu zaten. sahane bir kor ciftler aslinda. bizim obsesif beni tanidi. ben de ne yapmaya calistigini anladim. yeni kitap icin, olabilecek en absurd ve merhametsizce hikayecik denemeleri. hep sonuca varan gercek yasam tiyatrocuklari, sonuclari biriktiriyor herhal. yokus inmeye devam ediyoruz. demin keldi, simdi kut siyah saclari var bak. e sacma ama. neyse. amca eve goturuyor bizimkini. e tanimayacak mi ki – diye dusunuyorum icimden, anlasilmasin diye sesi boyle kisik tamam, zaten pek de konusmuyor, ama sevisseler mesela, teninden vucudundan. hem sonra kokusu filan. anliycak lan iste. eve girmediler, hemen karsi kaldirimdaki bankta biraz oturup, opusup sevistiler. adam anladi sonra. bizimki kacti. ben izledim.

ipek yoluna sahip lise arkadasim, ve ben

22 Eylül 2009

ben yeniden lisedeyim. okuldan geldim. gomlek, etek ve igrenc ayakkabilar var uzerimde. istanbuldayiz, ama teyzemlerde kaliyormusum, madonun karsisinda – pelite gelmeden, bi binada. yalniz teyzemlerin hali hazirda ankarada olan binasini komple alip caddeye tasimislar. onunde agaclariyla falan, bi de koyu bi renge boyamislar. etraftan ayri bir kara duygular merkezi gibi. eve girdim, los. melis ve birkac arkadasi odaya toplasmis bir seyler yapiyorlar. pogaca almaya gidecegimi soyluyor ve isteyip istemediklerini soruyorum, elbette evet cevabi aliyorum. ananem ve biri var, kapidan cikmadan once kucuk bir odada gordum, orasi salon – ama kucuk. biri aydin olabilir, aydinin kucuklugu. los isikta oturuyorlar, hatta karanlik, konusmuyoruz, onlar televizyon izliyorlar. sadece goz goze geldik, ben ciktim. disarsi aydinlik halbuki, evin bu kasvetini anlamadim. kaldirimda yuruyup, igrenc ayakkabilarim ile karsiya geciyorum caddede. altinkeke gidecekmisim, telefonum caldi. arayan fritz. fritzde benim telefonum yok diye dusundum. ilginc. actim. gelsen de biraz konussak tarzi bir seyler soyledi, zaten hemen oraciktaymis. asya pazarinin uzerinde dershane mi oyle bir sey acilmis sanki. zaten kosesinde de terasimsi bir yer var. apartman cikisi gibi, baya bir de genis ama, yanda. hemen iki adim uzagimdaymis adam zaten, gittim yanina. oyundan ayrilisi ve olumu uzerine bir seyler soyledi. hani sen hangi taraftasin seklinde. ama cok kibar ve hostu, alistigim adam degildi. ki ben onu zaten tanimiyordum, sadece uzaktan isimlerimizi biliyorduk sanirim. o kadar. benim hic bir alakam yok fritz dedim, sadece haberdarim, o kadar. cani sikkin gozukuyor oldukca. yukari bakti, ben de dondum yukari baktim, camdan – o dershane dedigim yerden birileri bakiyor asagiya. bu insanlara gozum asina, ancak hic samimiyetimiz yok. ha dedim, onlar sana sor diyorlar, neymis ben seni sevmeyenlerden miymisim. pek bir yere varamadik konusmamizla, benim pogaca almam sen dur burda dedim, altinkeke girdim. altinkek degismis. o uzun koridor kesilmis, bi sekilde kapanmis banko gibi bir bariyerle, arkasinda uc adam var. sagda da kasa ve iki kadinin durdugu bir banko var. arkada firini filan gorebiliyoruz, her sey ayni, sadece giris cok daralmis. adamlarin en sagda durani gencti ve gozleri simdiye kadar gormedigim – goremeyecegim bir maviydi. herhalde gozde normalde olmasi imkansiz bir mavi. koyu ve parlak. cok parlak. bir karisiklik var orda, insanlar mi cok nedir, biraz bekledim ve sonra kadina siparisimi soyledim. 12 pogaca, kalabalikmisiz biz bugun evde. sanirim 12 tane taze yok. bir tanesinin ucunu isirdi kadin, siz nerede oturuyordunuz diye sordu bana. herhalde eve gonderecek. adres degis tokusu yaptik, ben onlarin telefonunu da aldim falan. ciktim. fritzin oraya gittim yine. yukardaki insanlar asagi inmisler, tenefus mu nedir. bu arada hepimizde kiyafet var. formali degiliz yani. forma olmamasina ragmen etek ve igrenc ayakkabilar giymis olmamdan manasiz biri oldugum gercegini cikarabiliriz sanirim. neyse. beni koseye sikistirmaya calisiyormus gibi konustular. derdimi acikladim, guldum, hiiic yok oyle seyler, bana jina oldugunu soyledi sadece fritzin ve baska da hic kimseyle konusmadim zaten – dedim. hatta senin okuldan atildigini dahi bilmiyordum fritz dedim sonra, meger okuldan da atilmis-mis. anlattiklarima inanip, tarafsiz durdugumu da anlayip, beni kendilerine cekmek istediler galiba. tamam tamam gibi bir seyler konustuk. ben guldum, hayir olmaz dedim, bu kadar zamandir durup da bos yere hepinizden bu azari yediysem, bana butun bu olaylarin nedenini soyleyeceksiniz. ne oluyor ki. bir kiz vardi, durdu. tamam dedi. o arada fritz yanima gelip elini omzuma atti. pembe-mor karisimi bir kazak var uzerinde, gozleri hala huzunlu. birbirimize sicak davrandik. ki soylemis miydim, aslinda hic tanismiyoruz. kiz ve digerleri hafif daginik bir cember olusturuyormus gibi yaklastilar bana. bu anadolu bilmemne yolu friztin ailesine kalacak gamze – dedi kiz. ipek yolu gibi bir sey herhalde. o yuzden butun bu karmasa, butun bu onlari batirma cabasi. filan. hm dedim ben. bir kiz gelip avucumu acmami soyledi. kum gibi bir sey doktu avcuma. bu dedi iste, tilsimli bilmem bisey. katrana donustu o tozlar avcumda, yayildilar, ama dokulmuyorlar yere. sadece elimi doldurdular. beyaz tozlar yuzeye cikmaya basladi, parliyorlar. hareket ediyorlar ve cok guzeller. aralarinda baloncuklar oldu sonra. dagildilar falan. duz tutuyorum avcumu, ve bakip, butun bu olaylarin sebebini anliyorum. galiba. sonra biraz daha konustuk, ben gittim.