erg
misafir ruyalar hatirlamiiyorum konustum uyudum

not

25 Eylül 2011

merhaba gunluk. bu aralar cok ruya goruyorum. ama her sabah yine ayni sacma gerceklige uyaniyorum. ve canim ruyalarimi yazmak istemiyor. belki sonra gorusuruz.

pasta oyle olmaz…

08 Eylül 2011

…boyle olur.

uzakdogulu eskici

16 Ağustos 2011

sehirler arasi bir yolda, hic bir yerdeyiz. durdurduk arabayi, babam inmedi. ben ve annem yuruyup, bir evin kapisindan girdik. uzakdogulu bir ailenin evi burasi. esyalar, ama her sey; satista. tasinacaklar herhalde, ya da ulkeyi terk ediyorlar. biraz gec geldigimiz icin, aksam yemegi yemeye yakinlar, masa hazirlaniyor. haliyle alisverisimizi cabuk yapmaliyiz. ama simdiye kadar girdigim tum eskicilerden karisik, tum antikacilardan sahane detaylar iceren bu karmakarisikliktan cikmak; hic de kolay degil yani. uzakdogulu kadinin buyuk oglu, bize rehberlik ediyor, fiyat veriyor. ust katlarda da oyuncaklar varmis, ama oralara bakacak zamanimiz yok. buna uzuldum dogrusu. babama arabaya gidip boyle boyle diye anlatiyorum, hani belki o da gelmek ister. radyo acmis elindeki eski bir gazeteyi okuyordu, teklifimi reddetti. ben de yalniz geri dondum. gelip de bakana kadar ben, annem iki tane sahane taki secmis bile. almayi dusunduklerimiz arasinda en pahalilar onunkilerdi. sonra kutular kutular icinde bir seyleri karistirirken, yuzuklere denk geliyorum. aman allahim. ne guzeller. hem de ucuzlar. begendigim bir tanesini hediye etmeye karar verdi cocuk, sonra ben digerlerine bakmayi surdurdum. en sonuncusu tuylu, kocaman ve siyah bir abstrakt yuzuktu. kedi kafasina benziyordu. agzindan parmagini sokuyorsun, tuyler arasindan cikartiyorsun seklinde. az korkunc, ama sahane guzel ve yumusacikti.

bilmeden + deli komsu

15 Ağustos 2011

topluca amerika tatili yapacagiz. bavullar, arkadaslar, kalabalik. o sirada biri bana seslendi, yanlarina gittim. elini uzatan kadinin elini siktim, ve yanindaki arkadasimin anlattiklarini dinliyorum. meger elini siktigim kadin, yakin bir arkadasimin annesini olduren kadinmis. aslinda hic tanimiyorum bile ben onu, ama yine de cok kotu bir sey yapmis oldum. cocuk, bu konuda inanilmaz kati goruslu, beni affedecek gibi degil. aman yarabbi. asla artik beraber bir seyler yapamazmisiz, yuzumu bile gormeye tahammulu yok. halbuki arkadas arkadas, aile aile olacaktik. dur bir saniye, ben ne yaptim ki, hem bilmiyordum, dur. her sey bozuldu sonra, planlar ertelendi, ucaklar kacirildi. bavulum bile yok. havaalanindaki minik suitime gidiyorum, oraya ben yokken goz kulak olacak arkadaslarima kizimi da birakmaya karar veriyorum. simdilik sizinle kalsin, bizim ne yapacagimiz belli degil, arada gelip bakin ona. yalniz kalmasin. zaten canim sikkin. of.

sonra, annemler tatile gitmisler. ev en ust katta, geldim, merdivenlerden cikiyorum. yalniz asagidaki komsu manyak cikti. bir sorun mu var, bu kadin kim, ne yapiyor seklinde beni surekli takip etti. tamam diyorum benim, ev benim, annemler yok, bir sorun da yok, beni yalniz birak. deli. yok ama yok. en son suratina kapamis oldugum sokak kapisina elindeki anahtari sokarak acmaya calisiyordu manyak. anahtarim da kirildi kirilacak. ustteki zinciri de kapattim, adama kiziyorum. bak git, yoksa polisi arayacagim.

olu kartal

14 Ağustos 2011

koluma dedem girmis, genisce bir holde yuruyoruz. anneannem biraz geride kaldi ama, olsun. oraya oturuversin, bir kahve icsin. bir oncekinde yere dokmustum kahveyi hem, simdikiniyse cok guzel yapmisim. afiyet olsun anneanne. simdi ben dedemi iceriye gotureyim. adimlarimiz yavas. solda yerde yativeren olu kartali gormem icin yeterli yavaslikta. defalarca gordum, yine gordum, her acidan ve her sekilde izliyorum. olu kartal olu kartal olu kartal.

ipek bocegi filmcilik

28 Temmuz 2011

iki kisi, merdivenlerden cikiyoruz apartmanda. genis alanli, yuksek tavanli, eski ve guzel bir apartmanin icindeyiz. her kat, kendi icinde bir ev gibi. daire kapisindan girmeden bile, sicak, kendine ozgu, kisilikli. her katta, sifonyer uzerinde duran lambanin bitisiginde, minik bir eski fotograf makinesi. makine kucuk basik bir kare sanki, ucundaki bosluktansa filmlerin bir kismi disari dogru cikmis. ozel uretim, nadir filmler. ucundan tutup cekebiliyorsun, yanmiyor, bozulmuyor, aliveriyorsun. semra bu filmleri arkadasina sehir disinda kurdugu bir kabinde, ozel olarak ve sayili urettiriyor. ipek bocegi gibi, pil biriktirmek gibi. aslinda hepsini almamaliyim, cunku bir suresi var yerlerine geri koyulmalarinin. hemen yaptirtip, getirtemez ki. yine de umursamiyor, kat kat filmleri topluyorum. bir yandan iclerinde neler oldugunu merak ediyor, bir yandan da bosluklara da biz cekeriz diye dusunuyoruz. resmen calip calip kacacagiz. ama sevimli calmak. hem semra benim arkadasim nasil olsa.

(uzaylilar canimizi az yakti)

24 Temmuz 2011

araba mi bozuldu, tam anlamadim. dedemin yaptigi patenlerle gidiyorum. iki grubuz aslinda, ama ben yavasim; yalniz kalip, sonra da yolda kayboldum. show tv vardi solda, oradan iki sokak daha gitseydim varirdim halbuki. neyse, saga saptim. orada saga sola bakinirken, bir tanidik gordum. minik pazar gibi bir yerde beraberce durduk, patenli patenli. bir arabaya dayandim, kaldirimin uzerindeyim. klasik ve sahane guzel bir araba. yalniz bir sure sonra, e gidelim hadi kalkisim sirasinda, patenlerim yuzunden popomla arabayi ittim. geriye dogru gidip, trafigi kesip, baska araclara carpti; kasla goz arasinda. ben ve kaldirim tasi patenlerim kactik hemen. geriye dogru yoneldim simdi, nasilsa asil gitmem gereken yolu bulamayacagim kesin. hem digerleri almislardir benzini simdiye kadar nasil olsa. arabada bulusur, sonra benzinimizi koyar, gideriz. yol kenarindan kenarindan ilerliyorum. sagimda deniz var, solumda cadde ve binalar. bir kalabalik gorunce, durdum, susamisim da cok. sohbet ettigim cocuk, suradan bin bir dolmusa git rahat rahat dedi. ama binmedim. sonra onlar siraya giriverdiler birden hizli hizli. meger konsolosluk onundeymisim. hadi hoscakalin yaptim, ucusan bayraklara bakarak gondere cekilmis, yoluma devam ediyorum. derken, alt gecit gibi bir yere giriyorum. anne, teyzem ve melis gelmisler buraya bir sekilde. onlar da beni ariyorlarmis meger. a. ufolar. e ne kadar da yakinlar. ne oluyor yahu, dur. alt gecit, kostebek yuvasi gibi bu arada; ve nasil da kalabalik. herkes herkese degerek yuruyor. amanallahim amanallahim. yesile bulanmis bir adam degdi bana, aura gibi boyle, ama parlak yesil. ne oluyor simdi. tam anlamadim. aci cekiyoruz, kisa sureli elektrige tutulmus gibi sanki. kimse kimseye dokunmamaliymis meger, ve kacmaliyiz. ama olmuyor, olmuyor. ay olmuyor, sinir icindeyim. sagim solum yaniyor yaniyor boyle. bir sure gectikten sonra, duzelenler belirmeye basliyor etrafimizda. onlar tek renk kaleidoskop ya da gumus hediye pakedi parlamasi gibi ceketleri olanlar. onlara degmeliyiz. degdigimizde, genis bir yumusama ve rahatlik var bizi bekleyen. sanirim bize test yapiyorlar, sonra da duzeltiveriyorlar. uzaylilar canimizi az yakti. ama kalabalik azalmiyor. dolanip dolanip duruyoruz dehlizlerde, tunellerde. mahser gunu mudur nedir, anlamadim. derken bir cikisi farkediyor, ve her nasilsa dordumuz yeniden bir araya geliyoruz hemen. icimizde yesil kalmis olan yok neyse ki. benim patenlerimse, hala ayaklarimda. cikisa dogru ilerliyoruz, ama her yer bombos ve yerlerde yapraklar ucusuyor. bir bosluk hissi, sonbahar, huzun ve korku var. arabaya uzak degiliz, araba kirmizi. ulastik, binmeliyiz simdi ve gitmeliyiz artik. tamam. kafami yukari kaldirdigimda uc tane ucan daire vardi. altlarinda seffaf yuvarlak pencereler, pencerelerde de golgeler. sonra hoscakalin deyip, gorunmez oldum. yok oldum. sasirdilar cok, ve artik gorusemeyecegiz sanirim. gitmedim gerci hemen, oradayim. babama hoscakal diyemedim, size benim icin iletin diye dusunuyor; ve galiba telepatiyle onlarin beyinlerine bu dusunceyi sokuyorum. sonra havaya dogru yukseldim yavas yavas. bitti.

gokkusagi

20 Temmuz 2011

ihtisamli ama hos, ve zengin oldugu belli olan bir kadin; ben ve sevgilimin onune gecip, bize yolu gosteriyor. kollari dirsekten kirik sekilde basinin uzerinde birlesiyor. ellerinde uclarini tuttugu gokkusaginin cift tarafinda beyaz bulutlar var. tek boyutlu, sanki o sekilde kesilmis rengarenk bir kagit gibi gozuken gokkusagi, kadin onumuzde yururken sekilden sekle giriyor. bize geriye dogru donup bir seyler anlattigi her an, gokkusaginin o sahane uc boyutlu hali, sahne sahne aklimda kalmis. donusler, bulutlar, renkler. gokyuzunden indirip kendine aksesuar yapmis kadin resmen. muhtesemdi.

saatlerce suren (parcali ama butun dus)

19 Temmuz 2011

zeyneple gittigimiz bir bardan cikmak icin toparlaniyorum. o kadar gec kalmisiz ki buradan cikmakta, cok sinirliyim zeynepe. daha once kararlastirdigimiz ikinci yere yetisememisiz onun yuzunden. ya unutmustur ya sallamistir ya da birilerine takilmistir kesin. herkes gitmis zaten, bar sahiplerini taniyoruz ve insanlar gece burada kalacaklar. teyzemler de vardi, bildigin teyzem melis seklinde; birkac aile ferdi daha ve birkac arkadas. ben nedense aksam gelirken kedilerimi de getirmisim. simdi gitmem lazim ama madem siz buradasiniz bari sizinle kalsinlar diyorum. sabah ugrar alirim. sonra ben gidiyorum demek icin odalari dolasirken, sacmasapan bir yerde oldugumuzu farkediyorum. bir tarafin cami cercevesi yok, bazi yerler les gibi pis, camdan iceri agac dallari girmis, sineklik zaten yok, bar tarafi sacmasapan daginik sekilde. yok yahu gece kimse dikkat etmez, kacar simdi benim kediler dedim, onlari da almaliyim yanima seklinde karar verdim. zeynepin sevdigi guzel torbalardan birini aldim icine kizlarimi koymak icin. bir sey diyemedi bana, normalde vermezdi. ama kizginim ya, o da suskun. bir tarafa kizimi bir tarafa meyveyi koydum, torbanin agzini kapadim, ben eve varana kadar kalsinlar icerde, bir sey olmaz. cikip merdivenlerden iniyorum. aslinda disarida halen hayat var, bir haftasonu gecesi olmasi mumkun. izmirdeyim, ara sokaklardan icen insanlarin arasindan geciyorum. o gidecegimiz ikinci yere ugramayi dusundum once, ama hem esyalarim var hem kediler; vazgectim. eve gitmek icin nereden donecektim ben. dur. sonra birden viyanadayim. 14e gitmem gerekli evime varmak icin, ancak metro girisi neredeydi ki. bir meydanda duruverdim, yonumu dusunuyorum. her seyi, her yeri, her yolu unutmusum. aptal bir ifadeyle, omzumda cantalar, dort bir yandan gelen isiklara, acik yerlere, insanlara, gecen araclara bakiyorum. sonra metro girisini bulup asagi indim. bilet satan birkac yerin icinden, bekleme salonlarindan, koridorlardan, yiyecek icecek makinalarinin onunden gectim. yesil hatta mi binmem gerekli turuncu mu diye dusunuyorum. kafam karmakarisik. sonra gitmem gereken yerin ismini farkedip, o tarafa dogru kosturuyorum. hangi yone peki. insanlar ilerlemeye basladilar, peslerine takildim ben de. sonra yanlis yone gitmekte olan metroya binmeye calistigimi farkettim. obur tarafa gecmeliyim ama arada bariyerler var. calisma varmis burada ve varamiyorum ters yone. sonunda adamlari, toprak yiginlarini ve merdivenleri asarak, dogru yone ulastigimda; elbette ki son metroyu kacirmis oldugumu anliyorum. hayir simdi ne yapacagim ben burada. sabaha birkac saat var galiba henuz. yukari cikip, yeniden insanlarin arasina karistim. hala metro istasyonundayim ama, dar arnavut kaldirimli bir sokaktan ilerliyorum. o arada gunes yuzunu gostermeye basladi. minik bir kapidan iceri girdim sagdaki, asagi indim ve dogru yere ciktim. metroya binip, gittim. uyandigimda, evin sedirindeyim. sirtim cama donuk, iceri annemler girdiler. eski bir yapinin, ust katlarindaki bir dairedeyiz. duvarlari cok sevdim. bir muddet burada kaliyormusuz galiba, tam da emin degilim. sanirim ben kendime kesin kalacak bir yer ayarlayana kadar, onlar da buradalar. gun icinde yapacagimiz seylerden, gezecegimiz yerlerden soz ediyoruz. sonra arabaya bindik, teyzemler de gelmislerdi. bulusmusuz demek. bir feribot iskelesindeyiz. nasil, bilmiyorum. binmeye calistigimiz feribot konusunda babami uyardim. ben dun gece eve gelmeye calisirken buradan gitmek istedim, ki burada sanirim ters yone giden metro hattindan bahsediyorum; ancak o degilmis baba, aksi yondekine binmeliyiz. bu arada, iki feribot yanyana duruyorlar, ayni yerden ayni anda kalkacaklar, ancak – galiba – baska yerlere gidecekler. araba sikisikti, hava cok acik ama serindi, icimde ferahlik ve hos bir his vardi, iyiydim.

bir kiz, bir erkek

18 Temmuz 2011

otobusle gittigimiz bir yolculugun sonunda, oteldeyiz. iki cocugumuz var, ama sanirim bizim degiller, yine de bizimleler. etraf otobus arkadaslarimizla dolu, boluya minik tek gunluk bir gezi varmis, ondan bahsediyorlar. gidip kayacaklar dolasacaklar ve sonra yemek yiyip doneceklermis. biri erkek biri kiz kucuk cocuklarimiza soruyoruz, teki gitmek isterken teki istemiyor. gitmeyelim o zaman diyoruz. kiz kivircikti ama galiba sarisindi, guzeldi. erkeginse oldukca sevimli oldugunu hatirliyorum. yuzleri aklimda degil. kucaklanacak kadar kucuklerdi ama. belki dort, en fazla bes. kisti, soguktu, kiyafetlerimiz cok kalin degil ama kat katti ve guzellerdi. oteli sevmistim bir de.