erg

luke harikalar diyarinda

canimizin kurabiye cekmesi uzerine, sevgilimle gece gece disari ciktik. bogaza paralel bir yoldan ilerleyip, oldukca buyuk bir binanin kapisinin onunde durduk. tamam iste burasi, hem bu saatte dekesin aciktir dedim ben; iceri girdik. birkac katli, eski gorunumlu, eski turk filmlerindeki kosklere benzeyen bir binadayiz. kapidan iceri girdigimizde, bir suru insanla karsilasinca; sevgilim oldukca sasirdi. a-ha, dugun varmis, aman yarabbi. luks, zevkli, sade bir dugun ama. insanlar dans ediyorlar, kalabalik, sesler. kimse bizi yadirgamadi, ben gel gel diye cekistirdim sevgilimi, aralardan gecip alt kata indik. meger galatasaraydaymisiz, bildigin okul. kantine ilerledik, 24 saat acik kantin mi ki bu simdi, e sahane. bir cocuk vardi bankonun arkasinda duran. ona sorduk, aradigimiz cikolata kalmamis ama hem de pastane gibi bir yermis meger burasi, bir suru biskuvi filan da var satilan. ben etrafta dolanirken, asil ogrenci kalabaliginin kantinin disinda oldugunu farkettim. denizin orada bir suru insan var. ne oldugunu anlamaya calisip bakinirken ben, sevgilim iki ayri torbanin icindeki salataliklari inceliyordu. degisik paketlenmis cengelkoyler. hangisini alsak diye sordu bana, ben de sanki o saatte salatalik yemek gayet normalmis gibi gidip baktim, iste su mu olsa bu mu olsa. o arada da peynirle guzel olur aslinda diye dusunuyorum. sonra aldik mi ne oldu emin degilim, ama bir anda disardaki aktivitelere katilmis bulduk kendimizi. meger yaris gecesiymis bu gece. yemekler, ickiler. ve birbirinden farkli etaplar seklinde etkinlikler var, yapilmasi gerekenler var. onu-bunu planliyoruz, insanlarin bazilarini meger ben onceden taniyormusum, bazilariyla da yeni tanistik. cok aktif sekilde calismaktayiz, acayip de eglenceli. son etaba geldigimizde, oturdugumuz masaya dogru kosa kosa bir kiz gelip beni kaldirdi. yahu sutle itmeyecek miydik diye bagrisip duruyor, gittim gittim pesinden, parmakliklardan asagi denize dogru egildim. orada iki cocuk yarisiyor, dalgalar dalgalar; ve bir sey var ortalarinda bizim tarafimizdan uzaktan itilip ileri goturulmesi gereken. buyukce bir hortum uzatti kiz o yone dogru, suyla karisik sut, ama yeterince tazyikli degil. kaptim ben de oradan bir sut kutusu, bildigin sek, pit pit pit fiskirtiyorum ileriye dogru. o bayrak gibi seyi ilerlettim ilerlettim. oh, sonunda bunu da basardik. oldu. gittim yerime oturdum, sahane. bir muddet daha sonra artik etkinlikler bitti, olan oldu kazanan kazandi. bizim de gitme vaktimiz tabii artik. o arada dugun de dagilma raddesinde galiba; cunku oldukca yogun bir insan toplulugu vardi kapilardan disari cikmaya calisan. onunla bununla vedalastik, ben arkadaslarimi optum ettim, tam gidecekken de iki kiz geldi yanimiza. hoscakallasirken sevgilime sarildi kiz, yanaklarindan opmesi gerekirken de, boyle bir zaman durdu, yavas cekimde izliyorum, sevgilim kizi opuyor dudaklarindan, boyle sarildilar simsiki, ben bir durdum. ne oluyor diye bakiyorum, anlamadim. etraf da oyle bir kalabalik ki. arkama bakmadan donup insanlarla beraber ilerlemeye basladim. disari cikip karsi kaldirima gectim. orada bir otobus duragi var, tamam ben buradan donerim eve diyorum, basim da donuyor kahretsin. neyse ki kalabalikti durak. derken farkettim ki yanimda ne telefonum, ne bir kurus para. herseyim icerde masada kaldi. etrafa bakindim heyecanli heyecanli, ne yapacagimi da bilmiyorum. ilerde kalabaligin icinde, lukeu goruyor, ona dogru kosuveriyorum. boyle boyle oldu, para lazim eve donemiyorum diyorum. bana 70 liralik bir banknot uzayip, fazla sey soylemeden anlayisla gulumsedi. parayi alip, tesekkur ettim. o arada arkamizdan gecen cocuk, icerden benim telefonumu almis kimsenin degil galiba diye, elinde gordum. uzerine atlayip, aldim elinden. sarhostu zaten, fazla zorlamadi. derken. sevgilimi disari cikarken goruyorum kapida, karsi kaldirimdan. yanindaki kizin birinin omzuna elini de atmis, oh. sinirli miyim uzgun muyum anlamadim ama, neden bin saattir orada bekledigini tam olarak da bilmedigim luke, hadi diyerek beni arabasina dogru yonlendirdi. bir suru kisi de arkaya bindi, eski camlari kalin plastik sevdigim minik ciplerdendi. gittik gittik gittik, arkada oturanlar zaten olaydan bihaberler, kafalari yerinde degil, ben suskun puskunum onde, luke da kullaniyor sadece sessizce; gidiyoruz. yolda ilerlerken, karanligin icinde bir sagda bir solda cesitli yerleri isaret ederek, aciklamalar yapmaya basladi sonra. iste burada yahudi mezarligi sahnesini cektik, iste surada obur sahneyi cektik. aa aa deyip duruyorum ben de, hem kafam dagildi biraz, guzel oldu. bir muddet sonra yemek yemek icin bir yerde durduk. luke her nereden bulduysa, alip cebine attigi nufus kagidimi bana uzatti arabadan inerken. sevindim. yemek yerken yine sevgilimi ve obur kizlari, cocuklari falan gorduk. yemekten sonra da yine gittik, gittik, gittik. sonra ben uyandim. ne bu yahu diye kizgin kizgin sevgilime gidip, aslinda ruya oldugunu bile bile, ona kizdim. kanepeye oturduk, ve televizyonda kanallari degistirdik. tesadufen durdugumuz kanal, butun bu gorduklerimi eksiksiz yayinlamaya basladiginda, sasiramadim bile. agzim acik kaldi, unuttugum detaylar bile oradaydi. bastan sonra izledik, izledik ruyami. ve sonra, ben gercekten uyandim.

9 mart.

yorum yaz